mikrofiber bez bayiliği
bujiteri bayilik
dastini bebe market bayiliği

Umut Bir Yöntem Olamaz

Haber Anasayfa > İş Kurmak

Mehmet Yanık'ın iskuruyorum.com okurlarına özel makalesi

Ölümün her eve girdiği gibi, değişim her hayata girecek” Mehmet Yanık.

 

Umut: Bir şeyin olmasını istemek, beklemek, sanmak, tahmin etmek (Kaynak: Türk Dil Kurumu).

Hayatımızın hiçbir evresinde, hedeflerimize ulaşmak için UMUT BİR YÖNTEM OLAMAZ. Bizelere, çalışmalarımızın semeresinden başka bir karşılık yok! Umut edip paslanmaktansa, çalışıp yıpranmayı tercih ederim.

Şimdiye kadar okuduğunuz makalelerde, mikro konular üzerine yorumlar yazmaya çalıştım. Bu yazımızda iki konuyu incelemeye çalışacağım:

1- Ülkelerin zenginleşmesinin temel nedeni?

2- Yeni yüzyıl ve müteşebbislerden bekledikleri.

Ülke, şirket ve kişilerin isimlerini mümkün olduğunca az zikredeceğim. Suda eriyen vitamin tabletleri misali, yoğunlaştırılmış bilgileri ifade ile kritik noktaları işlemeye çalışacağım. Yerel ve KOBİ yatırımlarından ziyade uluslar arası ve yüksek hacimli yatırımlarla ilgileneceğim.

Okuyacağınız makale siyasi ve politik amaç ve hedeflerin dışındadır. Bilgiler resmi kurumların verilerinden alınmıştır.

  1. Cevap: Teknoloji. Şimdi sorunuzu alayım!

Araştırmaların ve tarihin ifşa ettiği, herkesin bildiği ama çok az kimsenin söylediği, belki sizin ilk defa duyacağınız bilgiyi açıklıyorum:

Dünyada zengin olmuş ülkeler, zenginliklerini sermaye birikimlerinden değil, teknolojik üstünlükleri ile kazandı. Gelecekte ülkelerin zenginlikleri teknolojiye sahip olma ve uygulamaları ile doğru orantılı olacak. Sermaye tek başına yeterli olsaydı, petrol zengini bazı ülkeler, vatanlarını savunmak için emekli Amerikan pilot ve askerlerini istihdam eder miydi?

Teknoloji Nedir?

Günümüzdeki elektronik sektörüne sıkışıp kalan “teknoloji” kelimesi etimolojik olarak, Yunanca “bilmek” ve “sanat” kelimelerinin birleşiminden türemiş. Yalnız “bilmek” kelimesi yeterli gelmediği gibi, “sanat” kelimesi de başlı başına yeterli olmamış; bilmeyi, sanat eseri üretme boyutunda işlemek gereğini vurguluyor. Tarih biliminin verilerine göre teknoloji, bilim ve mühendislikten önce insanın vâr olmasıyla ortaya çıkmış.

Tanımın ışığında sanatkâr hassasiyeti, bakış açısı, duygusu, sevgisi, odaklanışı, orijinalliği, mahareti ve diğer meziyetlerle işlenen bilgi, benzersiz eserler ortaya koyar. “Güncel” olanla “teknolojik” olan arasındaki farkı anlayanlar, geleceğin zenginleri olacak.

 

 

Yakın Tarih ve Ülkelerin Zenginliği

Teknolojik hâkimiyetten doğar. Zenginlik bağımlı, teknoloji bağımsız değişkendir. Tarihte teknoloji iki defa sıçrama gösteriyor; ilki 7. Asırda Doğuda olmuş. Ve doğunun teknoloji, kültür, askeri ve diğer zenginlikleri ile dünyanın teknoloji merkezi konumunda. İkinci sıçrama 14 – 15 asırlarda oluyor. Aradaki sürede başta haçlı seferleri ile Doğu’nun teknolojisini transfer edip keşifler, beraberinde sömürgecilik gibi faktörlerle merkez Batı olmaya başlıyor.

- 16. Yüzyılda şehirleşmede artış başlıyor, lüks sınıfında olan şeker, kahve zorunlu ihtiyaçlar statüsüne giriyor. Artan şehirleşme eğitim - öğretimi, teknolojiyi yükseltmiş. O çağlarda teknolojik gelişme, savaş teknolojisine dayanıyordu. Özellikle topçu sınıfının ön planda olduğu Barok Ordu tipini başarı ile uygulayan ülkeler zafer ve zenginlikte öne çıkmaya başladı.

- Teknolojiyi kullanan ülkelerden İspanya, Orta Amerika altın ve gümüşlerini kendi ülkelerine taşımaya başladı. Altın yüklü gemileri yağmalayan İngiliz denizciler Birleşik Krallığa gemilerle tonlarca altın taşıdılar.

- Teknolojik donanıma sahip İngilizler, Plessey Savaşında Fransa’yı yenmesiyle devasa Babür İmparatorluğu hazinesine el koyup İngiltere’ye taşıdılar.

- İspanyolların yağmalayıp gemilerle taşıdığı Amerika altın ve gümüşleri, Babür altınları ile oluşan büyük sermaye birikim İngiliz ve Avrupa Ülkelerinin refah seviyeleri yanında üretimini ve ticaretini arttırmıştı. Sömürge ülkelerden getirilen ucuz iş gücü ve hammadde ile üretim İngiltere ve Avrupa’da yapılıp pazarlanmaya başladı.

- Küçük burjuvazi ve orta sınıf, o dönemlerde kurulan ticari döngü ile doğar. Oluşan yeni sınıf, yeni yatırım alanlarına yöneldi. Lojistik ve üretim teknolojisindeki gelişmeler hız kazanmaya başlar.

- 17. Yüzyılda başlayan Aydınlanma Dönemi akademik bilgilenmenin, araştırmaların önünü açıp, teknolojik gelişmede çarpan etkisi yaptı.

Birleşik Krallık’ta 18 Yüzyılda buhar makinalarının gücü ile başlayan sanayi devrimi, “Güneşin Batmadığı İmparatorluğu” doğurdu. Üretilen teknoloji Batı Avrupa, Amerika ve Japonya’ya sıçradı. Commodore Perry’nin gemileri 1853 yılında Japonya ufuklarında görülmesiyle, dünyada yeni kurallar yazılıyordu. Ve bu ülkeler halen dünyanın sermaye merkezleridir. İngiltere bir şeyi çok iyi biliyordu: Kazanmak için ne lazım, nereden elde ederim. İngiltere, Hindistan’ı sömürge haline getirdiğinde binlerce Hintli kumaş ustasının sağ elini kestiriyor; ve hepimizin diline pelesenk olan “Bulunmaz Hint kumaşı” sözü bu kıyımdan sonra doğuyor. Dokuma İngiliz kumaşları için geniş bir piyasa hazırlanmıştı.

İngilizler teknolojisi, yeni piyasalardan sağlanan finansman sayesinde hızla gelişti. Müthiş talep artışı, hızlı makinalaşmayı getirdi. Makinaları bir arada barındıran büyük binalar yapıldı, çalışanlar tesislerin etrafında ikamet etmeye başladı. Fabrika sisteminde, üretimi makinalar yaptığından, kalifiye ustalık dönemi de sona ermeye başladı, sıradan kadın ve çocuk dahi makinayı çalıştırıyor ve kontrol edebiliyor, çok da ucuza çalışıyorlardı. Bu arada buharlı makinanın mucidi James Watt’tır. İlk buharlı makina 1763 yılında İskoçya’da çalıştı. Ama çalıştırmakla, kazanmak farklı şeylerdi.

Merak edenler buharlı gemilerden, telefondan, ampulden, elektrikten, otomobilden, uçaktan ve rüzgara açılı uçak kanatlarından, Facebook’tan, Amazon.com’dan, Franchising sisteminden (Bkz: Pişman Olmadan Okuyun), Windows 8’e kadar icatların ve gelişimlerinin hangi ülkelerde yapıldığını araştırabilirler. Eh yukarıdakilerin kaynağını bulan, paranın yolunu bulmuş olur.

Ülkeler gelişen ve değişen sistemlere karşı kendilerini korumak için yöntemler geliştirdi. Örneğin İran’da, Boyad’lardan, Kuzey Irak’ta yönetici aileden, kısa bir süre öncesine kadar Suriye’de Sayın Rami Maluf’tan izinsiz kuruş yatırım yapılamıyor. Kuzey Afrika ve Arap devletlerinde piyasalar hızla, teknoloji sahibi ülkeler tarafından değiştiriliyor. İran, direniyor derseniz, satamadığı petrol nedeniyle 30 kuyuda sondajı durdurdu. Örnekleri çoğaltabiliriz, sonuçta değişim kaçınılmaz.

 

2- Yeni yüzyılın gerekleri ve Türkiye

Türkiye’de son 10 (on) yılda:

TCMB döviz rezervleri 27 milyar dolardan 115 milyar dolara yükseldi.

Milli gelir, kişi başına 3.500 dolardan, 11.500 dolara yükseldi.

İhracat 36 milyar dolardan, 150 milyar dolara yükseldi,

Eğitim harcamaları 7.500 milyon dolardan, 39 milyar dolara yükseldi.

Havaalanı / limanı sayısı 7’den 25’e çıktı.

Otoban uzunluğu 6.000 kilometreden, 21.000 kilometreye çıktı.

Enflasyon %65’ten, %7’ye düştü.

Kamu borçlarının Milli Hasılaya oranı %73’ten, %36’ya indi.

Türkiye, 2001 krizinden doğru teşhislerle ve 2008 krizinin etkilendi ancak ağır etkilerinden uzak kaldı. AB reformları, tahkim yasası, ekonomik düzenlemeler, hukuki değişimlerle dünyanın 20. Büyük ekonomisi haline geldi. Daha düne kadar kredi alan Türkiye yalnız IMF’ye değil Mısır (2 milyar $) ve Libya’ya da verdi.

Angus Maddison’un ‘Contours of the World Economy;1-2030’ kitabını okumanızı ısrarla tavsiye ederim. Maddison, burada 1820’den 2030’a kadar olan süreci doğu-batı büyüme oranlarını vererek, mukayeseli izah ediyor. Maddison, kapitalizmin 1952-1978 (26 yıl) arasındaki kişi başı gelir artışının, 1700-1820 (120 yıl) dönemindeki artışın 28 katı, 1820-1952 (152 yıl) arasındaki artışın da üç katı olduğu tespitini yapıyor. Bu dönemi “ABD liderliğinde kuruluş dönemi” olarak adlandırıyor. SSCB ile yarış ve silahlanma, küresel faktör verimliğini yukarı çekmiş ve bu da batının, kriz öncesi, son ‘altın’ çağı olarak vurguluyor. 1973 krizi ve Vietnam yenilgisiyle sonuçlanan batının geri çekilmeye başlamasının da tarihi olduğunu ileri sürüyor. 1978 yılında Çin’de Deng iktidara geliyor ve Çin merkezli Asya kalkınmasını başlıyor. 1978-95 arası, Asya sömürgecilik tahribatlarını giderip ve kalkınma paradigmasını yakalıyor. ABD’de Bush iktidarlarını ise son militarist çırpınışlar olarak niteliyor. Maddison kitabında, Avrupa merkezli batının, yerini 2030’da kesin olarak doğuya bırakacağını iddia ediyor.

 

Büyüme için sanayi, enerji altyapısı, eğitim düzeyi, üretim teknolojisi önemli, ancak daha da önemlisi ve en temel unsur: İnsan. Ülkenin insan gücü, yani nüfusu, şimdiyi ve geleceği belirliyor. Yalnızca nüfusa bakarak ülkelerin gelecekteki 20 yılını kestirenler var, bunlara falcı değil, nüfus uzmanı deniyor. Bu uzmanlara göre nüfus, ülkenin kaderini belirliyor. Ve Türkiye’nin falı, nüfus yapısı nedeniyle iyi ve aydınlık bir kader gösteriyor.

Kanadalı Profesör David Foot, uluslararası toplantıda dünyanın nüfus manzarasını çizmiş ve ‘Türkiye’ye dikkat edin’ sözlerini telaffuz etmiş... Türkiye’nin nüfus yapısına dikkat çekerek, Ortadoğu ve Avrupa’daki komşularından daha hızlı büyüyeceğini ileri sürmüş.

Foot, kadınların çocuk sayısının en az 2.1 olduğu ülkelerin sağlıklı büyüdüklerini belirtiyor. David Foot, çok çocuk yapmak - az iş yaratmak, yüksek risk taşıyor; İşsiz gençler ya ortalığı yakıp, yıkıyor ya da ülkeyi terk ediyor. Ancak oran doğru kurulunca, nüfus ülkeyi uçuruyor. Prof. Foot Türkiye’yi, hem genç-yaşlı oranın doğru kurulduğu, hem de kadın eğitimini sağlayan bir ülke olarak niteleniyor. “Kadın ve çocuklarını sabırla eğiten ülkelerin önü açık” değerlendirmesini yapıyor. Profesör David Foot’un öngörüleri:

- Türkiye ile beraber Brezilya ve Meksika gelecekte yıldız ülkeler olacak.

- Rusya, Japonya, Almanya “geçmişin lider ülkeleri” olacak, çünkü nüfusları yaşlanıyor ve genç ülkelere geçilecekler.

- Avrupa’da İskandinav ülkeleri ve Fransa teşviklerle biraz nüfus artışı sağladı.

- Güney Avrupa’da hem nüfus, hem ekonomi durdu. Güney Avrupa’nın büyüme umudu yok.

- İtalya, İspanya ve Yunanistan, Avrupa’nın en yaşlı nüfusuna sahipler.

- Asya’da başta Endonezya umut veriyor, ancak nüfusu destekleyecek ekonomik girişim ve yatırım ortamı gerek.

- Japonya’da nüfus yaşlı. Süreci geri çevirmek çok zor.

- Çin’de de nüfus artış hızı düştü. Çin ancak yüksek teknolojik ürünle büyüme sağlayabilir.

- Hindistan nüfusunun dengesi ve eğitim bozuk. Nüfus artışı sürecek, ancak yoksulluk da sürecek.

Kendimize yatırım yapmak, doğrudan Türkiye’nin geleceğine yatırım yapmaktır.

 

 

 

Başarı Tablosunun içinde yer alıp, üzerine çıkmak isteyenlere öneriler

Einstein’ın izafiyet teorisine göre: Hız arttıkça, cismin üzerindeki zaman yavaşlar.

Bir zamanlar Almanya treni kalkardı, kalkan trendeki yetişmiş Türkiye insanı Almanya’yı lider yaptı ve yeni, birazda entelektüel zenginler, girişimciler doğurdu. Günümüzde Almanya, başta ihtiyar nüfusu gelecek için kaygısı duyuyor. Beraberinde olması gerekenin üzerinde değerli Euro, Avrupa ülkelerine sıkıntılı günler yaşatıyor. Yunanistan, Portekiz, İspanya, İtalya ekonomik krize teslim. 2. Dünya savaşında Avrupa’yı silahla fethedemeyen Almanya, ekonomi ile yönetimi altına almayı başarsa da, kurtarıcı olamayabilir.

Yakın geçmişte Orta Asya ve Rusya treni yolcu almaya başladı. Ve Çin yeni ekonomik şartlarla kendini ön plana çıkardı ama asıl kazandığı nokta stratejisiydi Örneğin Türkiye’ye sattığı harcı âlem ürünleri Avrupa’ya satamadı. “Her şey 1 lira” dükkânlarından dünyanın başka bir yerinde açıldı mı bilmiyorum?

Kuzey Irak Treni yolcusunu aldı! Şimdi Arap ve Afrika ülkeleri treni yolcu alıyor. Geçmişte yalnız müteahhitlik hizmeti verdiğimiz bölgelerdi. Her yatırım bölgesinde kurallar değişir. Dubai lideri Şeyh Maktum 1.ye 10 milyon dolar ödüllü at yarışları düzenliyor. Çünkü petrolün borsa değeri yükselse de itibari değeri düşüyor. Artık hydrib arabalar eski teknoloji oldu, %100 elektrikli araçlar var. Ülkeler elektrik üretimi için nükleer santraller kuruluyor, Fransa enerjisinin %77’sini nükleer santrallerden sağlıyor. Sıkışan Avrupa’nın yıldızı Balkan ülkeleri umut oluyor. Fransız Areva Şirketi, dünyanın 2. Büyük uranyum madenini Nijerya’da açtı. Ve dünyanın en büyük uranyum yatakları Nijerya, Libya, yılbaşında referandumla Müslüman – Hıristiyan olarak ikiye bölünen Sudan’da bulunuyor. Sudan ay zamanda Nil Nehri’nin ana kaynağı olan ülkedir. Mısır’ın su ihtiyacının %90’ı Nil Nehri’nden karşılanıyor. Arap ve Afrika coğrafyasında yeni bir dünya, yeni bir pazar kuruluyor. Karar sizin! Yukarıda örneğini verdiğimiz Warren Buffett servet kazanırken, Amerika’nın durumu nasıldı? Süt banyosu yapan insanlarla dolu, dünyadaki tüm ülkülerle dost ve kardeş olduğunu zannetmiyorum.

Mübarek dönemi Mısır’ın da yalnız ekmek fırını açmak için 50 (elli) ayrı makamdan izin almak gerekiyordu; bu izinleri tamamlayan fırında bir elin parmaklarını geçmezdi herhalde. Mısır’ın %80’nin tapusuz olduğu iddia ediliyor. Birkaç yıl önce Mısır doğalgazının Türkiye’ye getirilmesi konuşuluyordu. 90 milyonluk nüfusu ile Mısır, Arap dünyasının 1/5’ini oluşturuyor. Yeni Mısır yönetimi ekonomide Türkiye – Brezilya düzeyine ulaşmayı hedeflediğini beyan ediyor. Libya, Tunus, Mısır’ı takip ediyor ve devamı da gelecektir. Suudi Arabistan’ın elektrik ağını Türkiye ile birleştirecek sözleşme 2 yıl önce imzalandı. Irak ve Suriye’de sözleşmeye kapsamındaydı. Yaşanan çatışma ve diğer olumsuzluklar projeyi iptal ettiremeyip yönünü değiştirdi; ağın Mısır üzerinden Türkiye’ye ulaşması planlanıyor.

Dünyada bugün yaklaşık 1.6 milyar Müslüman yaşıyor. 2030 senesinde ise dünya Müslümanlarının sayısı 2.2 milyara çıkması öngörülüyor. Kabaca hesapla Türkiye’de 72 milyon, İran’da 69 milyon, Pakistan’da 160 milyon, Mısır’da 70, Endonezya’da 195 milyon, Bengladeş’de 130, Nijerya’da 70 milyon, Hindistan’da 155, Çin’de de yaklaşık 40 milyon Müslüman yaşıyor.



Müslüman nüfusların ortak paydalarından biri de kişi başına gelir düzeylerinin dünya ortalamalarının çok altında olması. Ülkelerin entelektüel sermaye birikimi, kaynakları üretime, pazarlamaya yönlendirecek düzeyde değil. Üretim faktörlerinin yönetiminde sıkıntılar hâd safhada. Birçok uzman “Arap baharının hedefi, ilgili ülkeleri küresel ekonomiye entegre etmek” olduğunu ileri sürüyor. Siyasal düzen, mülkiyet hakları ve hukuki mevzuatta yapılan düzenleme süreci sonunda bölgede, bir zamanlar SSCB’nin dağılması ile Türki Cumhuriyetler ve Doğu Avrupa’da yaşanan ekonomik değişim yaşanabilir. Mezkûr bölgelere geçmişte silah, tank, füze, savaş uçağı satan ülkeler artık tüketim malları satmak istiyorlar.

Yeni yüzyılın gerekleri

Ölümün her kapıyı çalışması misali, değişim her hayata girecek.

Artık kendi ikametgâhına sıkışıp kalmış, kısıtlı konularla ilgilenen girişimci profilinden uzaklaşmanın zamanı geldi. Avrupa, Amerika piyasası Kızıldeniz oldu. Mavi okyanuslara açılmanın zamanı geldi.

Gelişen piyasalar doğrultusunda Arapça, Farsça, İbranice (İngilizce, Rusçayı söylemiyorum bile) dillerinden en az birini çok iyi derecede öğrenelim. Çince’yi neden saymıyorsunuz diyebilirsiniz, inanın yukarıdaki dillerden birini konuştuğunuzda Çinlilerle iletişim kurabilirsiniz. Ve işin özü, elektronik imkânlar ne kadar gelişirse gelişsin fiziki temas mecburi. Elektronik teknoloji işlerinizi yönetmek için kolaylıklar sağlıyor ancak kurmaya yetmiyor.

Lisanını öğrendiğimiz kavimlerin kültürlerini tanımalı, yemeklerinin lezzetini tatmalı, o ülkelerinin oksijen karışımını teneffüs etmeli, yatağında uyumalıyız. Bir iş adımından “Özal bizi yurtdışına açtığında bir de gördük ki, dünya nerede biz neredeyiz, kendimizi onlarla mukayese ettiğimizde çok geride olduğumuzu gördük. Çok hızlı bir tur yaptım, elimizde olanların çok eski teknoloji, hantal, katma değeri olmayan, ekonomik ömrü, raf ömrü kısa, imalat maliyeti yüksek ve dahası Türkiye dışına satılamaz ürünler olduğunu gördük. Bunca yıl kendimiz çalıp, kendimiz oynamışız. Ürünlerimizin satılabilirliği çok düşüktü” değerlendirmesini dinlemiştim.

Aynalar yalan söyler, gir kalbime, gör kendini”

Gitmek şart! Medyaya yayınlanan bilgi çoktan eskimiş oluyor. İnternetten birkaç tıkın, ticari ataşelikten alınacak birkaç iktisadi bilginin ötesine geçmek gerekiyor. Görmek, mukayese etmek, organize etmek, orada yaşayanların gözünden ŞAHİT OLMAK şart. Misal Mısır’da gerçekten eksik olan, vatandaşlarının dört gözle beklediği neler? Gidip kendi gözlerimizle şahit olalım. Türk sanat müziği parçasında söylendiği gibi



Yeni yüzyılda yönetmek için sihirli kürenin başından kalkmaya mecburuz. Müşterilerimiz hala insan! Kimileri için üzücü olabilir ama et, kan, kemik, beyin, sinir ve sindirim sistemi, ses telleri, tükürük bezleri, his ve duygu dünyaları var! Ulaşmak için ayağına gitmeye mecbursunuz. Yatırım için Hatay ilin güneşini, tozunu, Kuzey Irak’ın çamurunu, Tunus’un kumunu, Nil Nehri’nin suyunu yutmak zorundayız.

Mezkûr ülkelerde hukuk, rekabet, iş ve çalışma standartları kabul edilebilir seviyelerde değil. Ticari ve finansal dengeler süt liman değil; misal Mısır’ın döviz rezervleri yaşanan olaylarda %50 azalmış. Arap ve Afrika coğrafyasında, Türkiye’nin geçmişten gelen olumlu ilişkileri ile bölgede soft power etkisi en büyük avantajımızdır. Söylemek istediklerimi uzatmadan yönetim duayeni Peter F. Drücker’den alıntı ile bitireyim:

Siz sorunları halletmekle uğraşmayın, zaten halledemezsinizde. Siz fırsatları yakalamaya çalışın…

Gelecek geldiğinde, biz nerede olacağız…

 

2100 yılında gözlere takılan lensle internete bağlanılabileceğini, kahvaltıda e-postların okunacağını, sensörlü aynaya yansıyan yüzümüzden sağlık durumuzun tespit edileceğini, robotların temel hukuk konularında danışmanlık yapacağı ileri sürülüyor. Borsa brokerliği, kasiyerlik, muhasebecilik, emlakçılık, bazı teknisyenlik ve mühendislik gibi mesleklere işleri de robotların ve bilgisayarların yapacağını öngörülüyor (Dr. Michio Kaku- Geleceğin Fiziği).

Değişmeyen ne? Henüz insan sıcaklığı, sevgi, umut, neşe, huzur, hizmet… İnsan değiştirilemez ve kişiye özel hizmet isteyen tek varlık. %100 insan ait olan branşlarda bilgisayar yetersiz kalıyor. Örneğin henüz şiir yazamıyor, hiç kimse “bilgisayarın ileride bir Mona Lisa, Sistin Şapeli benzeri bir eser ortaya koyacağını” iddia etmiyor, güvenlik halen insanoğlunun elinde, güzelle çirkini, haklı ile haksızı insan ayırabiliyor…

- Önümüzdeki yıllarda Türkiye’de gıda sektörünün %50, enerji sektörünün %100, sağlık sektörünü %1800 büyümesi öngörülüyor. Bahse konu büyüme alanları al – sat yoluyla değil, teknolojiye sahip ol – üret – pazarla yoluyla olacak. Örneğin Alarko Holding’in kurduğu kalp hastalarına yönelik tedavi ekipmanlarını (stent, balon vb.), dünya standartlarında kaliteyle üretiyor

Yeni çareler aramayan, yeni belalar beklemeli…

Bir zamanlar İstanbul holdinglerinin bayisi konumundaki Anadolu tüccarları şimdi holdingleştiler, değil Türkiye başta bölge ticareti olmak üzere dünya ticaretinde söz sahibi olmaya başladılar.

Nasıl ki dünya ticaretinde söz sahibi olmak “marka ürün ve katma değerli ürün” olmaktan geçiyorsa, bireysel olarak yapmamız gereken marka ve katma değerli ilim sahibi olmaktan geçiyor. Sermayemiz beynimizde olmalı. Bir konuda çok iyiyseniz, mükemmelseniz zengin olabilir hatta marka olabilirsiniz; bu konuyla ilgili makaleyi okumayanlar iskuruyorum.com arşivinden ulaşabilirler.

İyi ve mükemmel olduğumuzu nasıl anlayacağız? Uzman olduğumuz alanla ilgili Diyarbakır’da yatırım yapmak isteyen müteşebbis, görüş ve önerilerinizi almak için sizi İstanbul’da arayıp buluyorsa, iyi olduğunuzu düşünebilirsiniz. Unutmayın güncel değil, teknolojik olalım. Diğer bir ifade ile magazin değil, haber niteliği taşıyalım.

Maalesef bazılarımız silahlı kuvvetlerde, emniyet teşkilatında olduğu gibi kariyerlerinin eğitimlerine, başarılarına ve sicillerine göre otomatik planlanacağınız zannediyor. Modern askeriye ve emniyet teşkilatlarında dahi kimsenin işi ve kariyeri garantide değil.

FRANCHISE sözleşmesi, iş sözleşmesi, ticari sözleşmeler imzalıyoruz ne kadar araştırıyor, ne biliyoruz? Ne kadar teknolojiğiz? Araştırmadan, öğrenmeden, gerçeği bilmeden, at gözlüğü takmış, kendi akıllarına güvenen, güncelliğine güvenen ve benzeri kişilere CEVABIM Cahit Sıtkı Tarancı’dan:

Ölüm bahsinde ümit yalnız insana mahsustur.

Bilmeyi sanat edinmiş 2 insan

1- Yıl 1956 Warren Buffett, 100 (yüz) Amerikan Doları ile borsada oynamaya başlıyor, yatırımı 2012 yılında 62 milyar dolara ulaşıyor. Buffett’ın kurduğu ve yönettiği Berkshire Hathaway 2012 yılında da dünyanın en çok kâr getiren fonları arasında. Halen Coca Cola’nın %30’ hissesinin sahibi olup Gilette, The Washington Post, American Expres’in hisselerine yatırım yapmıştır. 6 yaşında büyükbabasının bakkal dükkanından 6’lı cola şişelerini alıp, 5 cent kârla tek şişe olarak satmaya başlayan Buffett, yeni yatırım alanları aramış ve 11 yaşında hisse alıp satmaya başlamış. Açıkgözlülük ve kısa vadeli düşük kazançlar yerine kalıcı kazancın kritik noktasını araştıran Buffeett, kısa süreli al – sat yerine araştır, öğren, teknoloji vaat eden firmaya uzun süreli yatırım yap, kalıcı kazan ilkesine yöneliyor. Parlak başarılarından ötürü, gençlik yıllarında “Omaha Kahini” lakabı takılmış. Genç müteşebbis Buffett, yerel bir gazete satın almış, 5 yıl üst üste zarar ettiği halde satmaya Buffett, teknolojik yönden güçlendirip çok iyi bir kârla devretmiş. Microsoft’un başarılarında ve ürünlerinde Buffett’ın direkt adı geçmiyor ancak Bill Gates gençlik yıllarında kendisi ile tanışıp, yakın arkadaş olmuş.

100 dolarla başlayıp, milyar dolarlar kazanmak hayal değil ancak herkesin başaracağı işte değil. Önce Teknolojiyi kullanacak yüksek irade ve azme sahip olmak gerek. 100 dolarla başlayıp 62 milyar dolar kazanmak hayal değil ama bizler hayal denizinde olabiliriz. “Birileri bugün gölgede oturuyorsa, uzun zaman önce birileri ağaç diktiği içindir” W. Buffett. Biyografisi ispatlıyor ki, Warren Buffet bilmeyi, sanatsal boyutlarda icra etmiş.

2- Manchester United’da 25. Yılını dolduran menajer Alex Ferguson bilgiyi, sanat eseri gibi işleyen abide. Hayır, istatistiksel veriler nedeniyle abide değil; örneğin şampiyonlar liginde başarılı olmuş 31 teknik direktörün ortalama görev süresi 2 (iki) yıl, 2011 yılı itibarı ile Ferguson 25 yılını doldurdu. Nasıl başardığını, bilgiyi sanata eseri gibi işlediğini anlatan 18 (onsekiz) kitap yazılmış.

İş hayatına fabrika işçisi olarak başlayan Alex Ferguson, 20 yaşında işçi temsilcisi seçildiğinde sebebini “iş hayatının her yanını anlamak istiyorum” sözleri ile açıklamış. 23 yaşında lisanslı profesyonel futbolcu iken, antrenörlük lisansı almış; nedeni sorulduğunda “Oyunculuğun her yanını anlamak istiyorum” sözleri ile açıklamış. Jübilesi ardından menajerliğe başladığında 3 (üç) tane İngiliz Pub’ı işletmeye ve aşçılık kursunda eğitim almaya başlamış. Açıklaması “Yemeklerin nasıl yapıldığını ve içlerine ne ölçüde ne tür malzeme katıldığını merak ediyordum. Hiç bir şeyin ziyan edilmemesi ve aşçıların tasarruf yapmalarını sağlamak, yani kâr düzeyini kontrol edebilmek için, işin esasını öğrendim” sözleri ile yapmış.

Teknik direktörlüğü boyunca, işe herkes önce gelip (07:00), herkesten sonra çıkmış. Teknolojiyi, bilgiyi sanatkârane işlemeyi prensip edinen Ferguson hızlı, sert, uzun paslı ve havadan oynan İngiliz futboluna yeni oyun sistemleri uyguladı. O yıllarda çok az olan İngiliz futbolcu sayısının, günümüzde %50 olmasında payı büyüktür. Ne kadar başarılı olursa olsun sisteme uymayan ve değişime direnen futbolcuları kadro dışı bırakmış. Ruud Van Nistelroy, David Beckham gibi dünya yıldızları, kariyerlerinin zirvesindeyken satılmış.

Her kararında ve icraatında başarılı olmamış ancak 71 yaşında ve 25 yıldır aynı takımın başında olması, güncel değil teknolojik olduğunu kanıtlıyor

Geçenlerde yaptığım sohbette etrafımdakiler beyin gücü ile zenginlik arasında ilinti kurdular. Cevaben:

Beyin gücü ile zenginlik arasında mutlaka bağ vardır; ancak sizlerin anladığınız minvalde olduğunu zannetmiyorum. Zira söyledikleriniz doğru olsaydı Garri Kasparov, Bill Gates’ten daha zengin olmalıydı. Mark Zucerkberg’in Facebook’u borsada yatırımcılara %30 kaybettirmezdi. İşin içinde bizim anlayamadığımız bir şeyler yok mu?

 

Bitirirken

Dünyada trend değişimi yaşanıyor, zengin ülkelerin dünya üretimindeki payı geriliyor. On yıl önce zengin ülkeler, dünya toplam üretiminin üçte ikisini yapıyordu; şimdi yarısını yapıyor. 2030 yılında 1/3’i öngörülüyor. Ve dünya üretiminin yarısından fazlasını gelişmekte olan ülkeler gerçekleştiriyor. Kanıtı, zengin ülkelerin 2012'de ortalama yüzde 1.4 büyürken gelişmekte olan ülkeler ortalama yüzde 5.9 büyümesi. 

Almanya dışında Batılı ülkelerin bu yıl yüzde 0.2 küçüleceği hesaplanıyor. Türkiye'nin de içinde bulunduğu Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya, Meksika, Endonezya, Güney Kore, Nijerya gibi ülkelerin büyümesi öngörülüyor. Dünyada 2025'te en dinamik 75 şehir içinde Çin'den 29, Türkiye'den 2 şehir yer alacağı öngörülüyor. Kara Avrupa’sından ise sadece Almanya'dan bir şehir 51'inci sıradan listeye girebiliyor. Bütün bunları dikkate almayıp, dünyadaki trend değişimini kriz diye yorumlarsanız, hatalı sonuçlara ulaşırsınız.

Gözyaşı dökmek neye yarar, neden ter dökmediniz.” Mehmet Akif Ersoy.

 

Saygılarımla,

 

Mehmet Yanık

mehmetyanik@hotmail.com

iskuruyorum.com 2012

teknolog